bugün

entry'ler (24)

balıkesirspor

2008-09 sezonunun ilk 5 maçında 5 galibiyet alarak sezona çok iyi bir başlangıç yapan ama sonra ne olduysa 9 maçta 3 beraberlik 6 mağlubiyet alan takım.

ibrahim tenekeci

"şiirden uzaklaşmış bir çok insanı şiire döndürebilecek bir kaleme sahip" demiştir haşmet babaoğlu kendisi için.

mustafa kutlu ise "acıyla gülümser ibrahim’in şiiri" diye anlatır onun şiirlerini.

son dönem türk şiirinin en iyilerinden.

babaya peder demek

- senin peder ne iş yapıyordu?
- kilisede çalışıyor, peder başka nerde çalışır ki??

sevgilinin saçı

ilmek ol/sun
boynuma.

cassio de souza soares lincoln

garip bir şekilde sanki ilk defa bir maçta iyi oynamış gibi almanya'ya dönmek istiyor yorumu yapılan futbolcu. oysa lincoln bu sezonun 3-4. haftasından beri her maçta çok iyi işler yapıyor.

şizofren

"artık her gün geliyorsun bana
şükür!
beynimi bulandırana..."

kıskançlık

bir ilişkide yaşanan kavgaların sebepleri sıralamasında birinci sırada yer alması muhtemel duygu.

--spoiler--
elindeki şarap şişesini hışımla vurdu yere.
- defol git burdan! seni görmek istemiyorum. adi bir fahişesin sen! diye bağırdı kadına. adamın bu haline alışkın görünen kadın sakinliğini koruyarak;
- bağırma dedi. ne zaman sinirlensen kendini kaybediyorsun. hastalıklı bir ruh haline bürünüyorsun diye sürdürdü konuşmasını. elinde tuttuğu sütyenini çantasına tıkıştırdı. gömleğini sırtına geçirdi. yavaş yavaş düğmelerini ilikledi. memelerinin yarısını kapatacak kadar düğme ilikleyince yeterli buldu ve iliklemeyi bıraktı. zaten oldum olası sol memesindeki beni göstermeyi severdi. ona ayrı bir seksapalite kattığını düşünürdü. oldukça sakin hareket ederek çantasını aldı ve kapıya doğru yürüdü. sanki biraz önceki hakaretleri işiten o değildi. tam kapıdan çıkacakken geri döndü;
- ben senin orospularına birşey diyor muyum dedi. dönüp giderken mırıldandı;
- hastalıklı manyak!

kadın gittikten sonra ayağa kalktı adam. şişe parçalarına basmamaya özen gösterek aynaya doğru yürüdü. baktı aynaya, kızarmış gözleri ile karşılaştı. sakalları uzamıştı. bakışlarında bir anlam aradı bulamadı. benim psikolojim bozuk mu gerçekten dedi kendi kendine.

tekrar koltuğuna oturdu. o haklı dedi. bizim ilişkimizde hiç sadakat olmadı ki, ben hiç ona sadık olmadım. zaten bizimkine ilişki de denmez. boynundaki morluğu neden bu kadar büyüttüm diye aklından geçirirken yüksek sesle ofladı.

kalkıp müzik açmak istedi. üşendi. mırıldandı;

- nasıl olsa uzaklarda bir yerlerde radyo çalıyor hepimiz için...
--spoiler--

haksizligi izleyen kalabalik

"haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." hz. muhammed

ben kadın değil kızım bir kere

- ben kadin degil kizim bir kere
+ öyleyse bana hatamı düzeltme şansı ver
- nasıl yani?
+ bana gidelim. evde kimse yok.

umut

hani ben hep derim ya; umut

"aşk veremli bir türküdür
söyleyemediğim
nağmeleri doruklardan yayılan
anılar sehpasında
takıyor boynumuza kırmızı urganları
kötürüm bir vâdide geziyor kurbanları
her aşkı dâre çeken vefâsız leylâsıdır
alır avuçlarına, öper ısırganları
aşk cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır."

demiş nurullah genç... e tabii şair o, benim gibi dilsiz değil... ben umut diyorum, o mısralarla donatıyor. o daha güzel anlatıyor diye benden daha güzel umut ediyor sanma turnam,
en güzel ben umut ederim, çünkü ben imkansız bir aşkın çiledarıyım. altın sandıklara kilitlenmiş bir vuslatın haznedarıyım. o sandık açıldığında o vuslatın ilk tanığı ben olacağım.

acılar büyütür umutsuzlukları demiş bir başka şair. benim umudum da yokluğunun acısından besleniyor turnam... şikayet edersem umutsuz kalayım ki, umutla bekliyorum vuslatı. hani demiş ya şair; beklemek de güzel, güzelse beklenen... benim beklediğim de çok güzel... hem kalbi herşeyden de güzel...

ibrahim tenekeci'yi bilirsin değil mi turnam, şairlik idolüm. bu şair lafını da ne zaman kendime yaklaştırsam mahcubiyet duyuyorum, af diliyorum tüm şairlerden. her neyse üstad tenekeci diyor ki ;

"ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim. "

benim kaf dağım sensin turnam...

bu arada kader cilveli bir aşifte gibi benle oyun oynuyor, ben bunları yazarken leman sam da dalga geçer gibi benle;

"anladım ki hiç kimse sen değil
hiç kimse senin kadar umuduma yol değil "

diyor...

sevgiyle kal,
ben karanlıkları aydınlatan ışık ile kalıyorum...

engelsiz aslanlar

(bkz: namağlup avrupa şampiyonu)
(bkz: namağlup kıtalararası şampiyon)

galatasaray tekerlekli sandalye basketbol takımı

dünyanın en büyüğü. son dünya şampiyonu. galatasaraylı olmanın gururunu bir kez daha hissettiren engelsiz aslanlar

aşk çarpması

tanım : aşkın çarpıcı etkisi.

yazdan arak sonbahar güneşinin, yüzüne vuran huzmelerine kara gözlerini kısarak baktı, şaşkın kara kız. elini kıvırcık saçlarına daldırdı, kaşırcasına karıştırdı saçlarını. gülümsedi. olur olmaz zamanlarda gülümsüyordu son zamanlarda.
aslında durup dururken değildi bu gülümseme, aklına "o" düştüğünde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşiyordu. aptal ve şaşkın bir hale bürünüyor, sevimli bir kız çocuğu gibi gülerek bakıyordu herşeye...

halini soranlara;

- aşk çarptı, diyordu...
.....

yazdan arak sonbahar güneşinin huzmelerine gözlerini kısarak ve gülümseyerek karşılık veren kara kız çocuğunun;
- ne güzel bir gün öyle değil mi? sorusuna,
- evet öyle, dedi. gün güzel ama ben değilim diyecekti, vazgeçti. ölsün istemedi o tebessüm. kıvırcık saçlı kara kız gittikten sonra kendi içine gömüldü. elinde bir dal parçası ile toprağı eşelemeye başladı. güneşin ışıkları gözlerindeki nemi parlaklaştırtırıp hüznünü daha da belirginleştirmişti.

halini soranlara;

- aşk çarptı, diyordu...

patronu bizim oğlanı çok seviyor

- patronu bizim oğlanı çok seviyor.
diye başlıyor söze komşu teyzeler, amcalar. ve devam ediyorlar;
- diğer çalışanlardan ayrı tutuyor. gizlice ona zam yapmış. ben sağ oldukça sen bu şirkette çalışacaksın demiş geçen gün, patronu. bu şirket senle ayakta duruyor. bıdı bıdı...

milyonlarca dolarlık ciroya sahip koca koca şirketlerin patronları bizim komşu çocukları sayesinde var oluyorlar sanki. bizim birader de vestel de çalışıyor ama biz göğsümüzü gere gere anlatamıyoruz geçen gün bizim oğlan nazif zorlu'ya pandik atmış diye. daha tanışmamışlar bile. komplekse gireceğim nerdeyse.

bir de sevim teyze'nin fingirdek kızı var. patronu onu da çok seviyormuş otel odalarında. ama o konuya girmeyelim dedikodu olur.
*

tanım : oğlunu öven insan söylemi.

kızın kankasının ilişkiye etkisi

tıfıl zamanlar.
ebru diye bir kız var. yapma bebek gibi. elinle çizsen öyle çizersin. haa ben çizemem resme yeteneğim yok da, çizebilen öyle çizer. sarı kıvırcık uzun saçları, güzel yüzüne yakışan yeşil gözleri, baktıkça içim eriyor.

- aga konuşcam ben bu kızla,dedim.
- durduğun hata, diye cevapladı çetin. bu da benim kanka. (erkeğin kankası da önemli) gerçi o zamanlar kankalık müessesi icad edilmemişti daha.

neyse dolandırmayalım lafı, bir teneffüste yanaştım kızın sol yamacına doğru.

- konuşabilir miyiz?
- tabii dedi. biliyor arkasından ne geleceğini. boru mu, aylarca mal mal seyretmişim kızı.
yanında da kankası handan. hikayenin kahramanı. bu arada söylemeden geçemiyeceğim. handan'ın götü kocaman. yüzüne bakıyorum handan'ın, bizi yalnız bırak der gibi. ama nerdee, ağzıma girecek kevvaşe.
neyse efendim, öhhö öhhö diyerek boğazımı temizledim. (öküze bak)
- ebru, ben senden hoşlanıyorum. dedim, titreyen bacaklar eşliğinde. derin bir nefes aldım ve ebru'dan gelecek cevabı beklemeye başladım. saniyelik bi an bu. gözünde öyle canlandır sevgili okur. (yazar havasına girdim burda)
- bunu sana yakıştıramadım!!! dedi. handan idi konuşan. koca götlü olan. ne diyeceğimi şaşırdım. kötü bişey dememiştim ki yakıştıramasın. hem beni ne kadar tanıyor ki yakıştıramama lafını kullanıyordu. şaşkınlığımı atlatır atlatmaz, ebru'ya döndüm.

- evet ebru???
- ya aslında sana evet demek isterdim ama benim ailem...
- evet ailesi, çok sıkıyor onu, abisi sürekli takip ediyor. doğru tahmin ettiniz, handan sözünü kesip ebru'nun yerine konuşmuştu. dişlerimi sıktım.

- sen kantine gidip çay içsene, dedim.
- arkadaşım o benim, niye gidiyormuşum, diye çemkirdi. la havle. çattık. sıkıcam boğazını, hatuna el kaldırdı dicekler.

mevcut durumdan sıkılan ebru,

- ailemin tavrı nedeniyle benim şu anda bir ilişki yaşamam mümkün değil. dedi.
duyulur duyulmaz bir sesle;

- peki, dedim.

handan'a küfür koleksiyonumun en nadide parçalarını hediye ederek yürüdüm, gittim.

handan'ın götünün kocaman olduğunu söylemiş miydim?

ben geneleve gitmem diyen erkek

bazen mahallelerde bu hizmeti gören mahalle ablaları vardır. onlarla müşerref olmuştur.

tek kelime ile yaşamın anlamı

sağlık

kanuni sultan süleyman da böyle düşünüyordu. *

yaran wc kapı arkası yazıları

bir cami tuvaletinden.

kapının arkasına çizilmiş bir penis resmi
ve bu resimden çıkarılan bir ok ve yazı :

-camiye de mi inanmıyon lan?

cinsel ilişki teklifini reddeden erkek

bülent ersoydan ilişki teklifi almış ya da cinsel açlığı olmayan seçici bir erkektir.

olursem beni basbakanligin bahcesine gomsunler

olsa olsa süleyman demirel vasiyetidir. 6 kere gitti 7 kere geldi doymadı. cumhurbaşkanlığı yaptı doymadı hala siyaset peşinde.