bugün
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi20
- bir kadın nasıl tavlanır18
- hemşire kızlar nasıl oluyor26
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek26
- kızların tipe bakmadığı gerçeği24
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz30
- insanlar melek mi şeytan mı9
- sözlük kızlarının saç rengi9
- icardi190522
- düşün ki o bunu okuyor8
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- anın görüntüsü9
- iğrenç bir his tarif et33
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün10
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike8
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
entry'ler (24)
2008-09 sezonunun ilk 5 maçında 5 galibiyet alarak sezona çok iyi bir başlangıç yapan ama sonra ne olduysa 9 maçta 3 beraberlik 6 mağlubiyet alan takım.
"şiirden uzaklaşmış bir çok insanı şiire döndürebilecek bir kaleme sahip" demiştir haşmet babaoğlu kendisi için.
mustafa kutlu ise "acıyla gülümser ibrahim’in şiiri" diye anlatır onun şiirlerini.
son dönem türk şiirinin en iyilerinden.
mustafa kutlu ise "acıyla gülümser ibrahim’in şiiri" diye anlatır onun şiirlerini.
son dönem türk şiirinin en iyilerinden.
- senin peder ne iş yapıyordu?
- kilisede çalışıyor, peder başka nerde çalışır ki??
- kilisede çalışıyor, peder başka nerde çalışır ki??
ilmek ol/sun
boynuma.
boynuma.
garip bir şekilde sanki ilk defa bir maçta iyi oynamış gibi almanya'ya dönmek istiyor yorumu yapılan futbolcu. oysa lincoln bu sezonun 3-4. haftasından beri her maçta çok iyi işler yapıyor.
"artık her gün geliyorsun bana
şükür!
beynimi bulandırana..."
şükür!
beynimi bulandırana..."
bir ilişkide yaşanan kavgaların sebepleri sıralamasında birinci sırada yer alması muhtemel duygu.
--spoiler--
elindeki şarap şişesini hışımla vurdu yere.
- defol git burdan! seni görmek istemiyorum. adi bir fahişesin sen! diye bağırdı kadına. adamın bu haline alışkın görünen kadın sakinliğini koruyarak;
- bağırma dedi. ne zaman sinirlensen kendini kaybediyorsun. hastalıklı bir ruh haline bürünüyorsun diye sürdürdü konuşmasını. elinde tuttuğu sütyenini çantasına tıkıştırdı. gömleğini sırtına geçirdi. yavaş yavaş düğmelerini ilikledi. memelerinin yarısını kapatacak kadar düğme ilikleyince yeterli buldu ve iliklemeyi bıraktı. zaten oldum olası sol memesindeki beni göstermeyi severdi. ona ayrı bir seksapalite kattığını düşünürdü. oldukça sakin hareket ederek çantasını aldı ve kapıya doğru yürüdü. sanki biraz önceki hakaretleri işiten o değildi. tam kapıdan çıkacakken geri döndü;
- ben senin orospularına birşey diyor muyum dedi. dönüp giderken mırıldandı;
- hastalıklı manyak!
kadın gittikten sonra ayağa kalktı adam. şişe parçalarına basmamaya özen gösterek aynaya doğru yürüdü. baktı aynaya, kızarmış gözleri ile karşılaştı. sakalları uzamıştı. bakışlarında bir anlam aradı bulamadı. benim psikolojim bozuk mu gerçekten dedi kendi kendine.
tekrar koltuğuna oturdu. o haklı dedi. bizim ilişkimizde hiç sadakat olmadı ki, ben hiç ona sadık olmadım. zaten bizimkine ilişki de denmez. boynundaki morluğu neden bu kadar büyüttüm diye aklından geçirirken yüksek sesle ofladı.
kalkıp müzik açmak istedi. üşendi. mırıldandı;
- nasıl olsa uzaklarda bir yerlerde radyo çalıyor hepimiz için...
--spoiler--
--spoiler--
elindeki şarap şişesini hışımla vurdu yere.
- defol git burdan! seni görmek istemiyorum. adi bir fahişesin sen! diye bağırdı kadına. adamın bu haline alışkın görünen kadın sakinliğini koruyarak;
- bağırma dedi. ne zaman sinirlensen kendini kaybediyorsun. hastalıklı bir ruh haline bürünüyorsun diye sürdürdü konuşmasını. elinde tuttuğu sütyenini çantasına tıkıştırdı. gömleğini sırtına geçirdi. yavaş yavaş düğmelerini ilikledi. memelerinin yarısını kapatacak kadar düğme ilikleyince yeterli buldu ve iliklemeyi bıraktı. zaten oldum olası sol memesindeki beni göstermeyi severdi. ona ayrı bir seksapalite kattığını düşünürdü. oldukça sakin hareket ederek çantasını aldı ve kapıya doğru yürüdü. sanki biraz önceki hakaretleri işiten o değildi. tam kapıdan çıkacakken geri döndü;
- ben senin orospularına birşey diyor muyum dedi. dönüp giderken mırıldandı;
- hastalıklı manyak!
kadın gittikten sonra ayağa kalktı adam. şişe parçalarına basmamaya özen gösterek aynaya doğru yürüdü. baktı aynaya, kızarmış gözleri ile karşılaştı. sakalları uzamıştı. bakışlarında bir anlam aradı bulamadı. benim psikolojim bozuk mu gerçekten dedi kendi kendine.
tekrar koltuğuna oturdu. o haklı dedi. bizim ilişkimizde hiç sadakat olmadı ki, ben hiç ona sadık olmadım. zaten bizimkine ilişki de denmez. boynundaki morluğu neden bu kadar büyüttüm diye aklından geçirirken yüksek sesle ofladı.
kalkıp müzik açmak istedi. üşendi. mırıldandı;
- nasıl olsa uzaklarda bir yerlerde radyo çalıyor hepimiz için...
--spoiler--
"haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." hz. muhammed
- ben kadin degil kizim bir kere
+ öyleyse bana hatamı düzeltme şansı ver
- nasıl yani?
+ bana gidelim. evde kimse yok.
+ öyleyse bana hatamı düzeltme şansı ver
- nasıl yani?
+ bana gidelim. evde kimse yok.
hani ben hep derim ya; umut
"aşk veremli bir türküdür
söyleyemediğim
nağmeleri doruklardan yayılan
anılar sehpasında
takıyor boynumuza kırmızı urganları
kötürüm bir vâdide geziyor kurbanları
her aşkı dâre çeken vefâsız leylâsıdır
alır avuçlarına, öper ısırganları
aşk cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır."
demiş nurullah genç... e tabii şair o, benim gibi dilsiz değil... ben umut diyorum, o mısralarla donatıyor. o daha güzel anlatıyor diye benden daha güzel umut ediyor sanma turnam,
en güzel ben umut ederim, çünkü ben imkansız bir aşkın çiledarıyım. altın sandıklara kilitlenmiş bir vuslatın haznedarıyım. o sandık açıldığında o vuslatın ilk tanığı ben olacağım.
acılar büyütür umutsuzlukları demiş bir başka şair. benim umudum da yokluğunun acısından besleniyor turnam... şikayet edersem umutsuz kalayım ki, umutla bekliyorum vuslatı. hani demiş ya şair; beklemek de güzel, güzelse beklenen... benim beklediğim de çok güzel... hem kalbi herşeyden de güzel...
ibrahim tenekeci'yi bilirsin değil mi turnam, şairlik idolüm. bu şair lafını da ne zaman kendime yaklaştırsam mahcubiyet duyuyorum, af diliyorum tüm şairlerden. her neyse üstad tenekeci diyor ki ;
"ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim. "
benim kaf dağım sensin turnam...
bu arada kader cilveli bir aşifte gibi benle oyun oynuyor, ben bunları yazarken leman sam da dalga geçer gibi benle;
"anladım ki hiç kimse sen değil
hiç kimse senin kadar umuduma yol değil "
diyor...
sevgiyle kal,
ben karanlıkları aydınlatan ışık ile kalıyorum...
"aşk veremli bir türküdür
söyleyemediğim
nağmeleri doruklardan yayılan
anılar sehpasında
takıyor boynumuza kırmızı urganları
kötürüm bir vâdide geziyor kurbanları
her aşkı dâre çeken vefâsız leylâsıdır
alır avuçlarına, öper ısırganları
aşk cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır."
demiş nurullah genç... e tabii şair o, benim gibi dilsiz değil... ben umut diyorum, o mısralarla donatıyor. o daha güzel anlatıyor diye benden daha güzel umut ediyor sanma turnam,
en güzel ben umut ederim, çünkü ben imkansız bir aşkın çiledarıyım. altın sandıklara kilitlenmiş bir vuslatın haznedarıyım. o sandık açıldığında o vuslatın ilk tanığı ben olacağım.
acılar büyütür umutsuzlukları demiş bir başka şair. benim umudum da yokluğunun acısından besleniyor turnam... şikayet edersem umutsuz kalayım ki, umutla bekliyorum vuslatı. hani demiş ya şair; beklemek de güzel, güzelse beklenen... benim beklediğim de çok güzel... hem kalbi herşeyden de güzel...
ibrahim tenekeci'yi bilirsin değil mi turnam, şairlik idolüm. bu şair lafını da ne zaman kendime yaklaştırsam mahcubiyet duyuyorum, af diliyorum tüm şairlerden. her neyse üstad tenekeci diyor ki ;
"ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim. "
benim kaf dağım sensin turnam...
bu arada kader cilveli bir aşifte gibi benle oyun oynuyor, ben bunları yazarken leman sam da dalga geçer gibi benle;
"anladım ki hiç kimse sen değil
hiç kimse senin kadar umuduma yol değil "
diyor...
sevgiyle kal,
ben karanlıkları aydınlatan ışık ile kalıyorum...
dünyanın en büyüğü. son dünya şampiyonu. galatasaraylı olmanın gururunu bir kez daha hissettiren engelsiz aslanlar
tanım : aşkın çarpıcı etkisi.
yazdan arak sonbahar güneşinin, yüzüne vuran huzmelerine kara gözlerini kısarak baktı, şaşkın kara kız. elini kıvırcık saçlarına daldırdı, kaşırcasına karıştırdı saçlarını. gülümsedi. olur olmaz zamanlarda gülümsüyordu son zamanlarda.
aslında durup dururken değildi bu gülümseme, aklına "o" düştüğünde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşiyordu. aptal ve şaşkın bir hale bürünüyor, sevimli bir kız çocuğu gibi gülerek bakıyordu herşeye...
halini soranlara;
- aşk çarptı, diyordu...
.....
yazdan arak sonbahar güneşinin huzmelerine gözlerini kısarak ve gülümseyerek karşılık veren kara kız çocuğunun;
- ne güzel bir gün öyle değil mi? sorusuna,
- evet öyle, dedi. gün güzel ama ben değilim diyecekti, vazgeçti. ölsün istemedi o tebessüm. kıvırcık saçlı kara kız gittikten sonra kendi içine gömüldü. elinde bir dal parçası ile toprağı eşelemeye başladı. güneşin ışıkları gözlerindeki nemi parlaklaştırtırıp hüznünü daha da belirginleştirmişti.
halini soranlara;
- aşk çarptı, diyordu...
yazdan arak sonbahar güneşinin, yüzüne vuran huzmelerine kara gözlerini kısarak baktı, şaşkın kara kız. elini kıvırcık saçlarına daldırdı, kaşırcasına karıştırdı saçlarını. gülümsedi. olur olmaz zamanlarda gülümsüyordu son zamanlarda.
aslında durup dururken değildi bu gülümseme, aklına "o" düştüğünde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşiyordu. aptal ve şaşkın bir hale bürünüyor, sevimli bir kız çocuğu gibi gülerek bakıyordu herşeye...
halini soranlara;
- aşk çarptı, diyordu...
.....
yazdan arak sonbahar güneşinin huzmelerine gözlerini kısarak ve gülümseyerek karşılık veren kara kız çocuğunun;
- ne güzel bir gün öyle değil mi? sorusuna,
- evet öyle, dedi. gün güzel ama ben değilim diyecekti, vazgeçti. ölsün istemedi o tebessüm. kıvırcık saçlı kara kız gittikten sonra kendi içine gömüldü. elinde bir dal parçası ile toprağı eşelemeye başladı. güneşin ışıkları gözlerindeki nemi parlaklaştırtırıp hüznünü daha da belirginleştirmişti.
halini soranlara;
- aşk çarptı, diyordu...
- patronu bizim oğlanı çok seviyor.
diye başlıyor söze komşu teyzeler, amcalar. ve devam ediyorlar;
- diğer çalışanlardan ayrı tutuyor. gizlice ona zam yapmış. ben sağ oldukça sen bu şirkette çalışacaksın demiş geçen gün, patronu. bu şirket senle ayakta duruyor. bıdı bıdı...
milyonlarca dolarlık ciroya sahip koca koca şirketlerin patronları bizim komşu çocukları sayesinde var oluyorlar sanki. bizim birader de vestel de çalışıyor ama biz göğsümüzü gere gere anlatamıyoruz geçen gün bizim oğlan nazif zorlu'ya pandik atmış diye. daha tanışmamışlar bile. komplekse gireceğim nerdeyse.
bir de sevim teyze'nin fingirdek kızı var. patronu onu da çok seviyormuş otel odalarında. ama o konuya girmeyelim dedikodu olur.
*
tanım : oğlunu öven insan söylemi.
diye başlıyor söze komşu teyzeler, amcalar. ve devam ediyorlar;
- diğer çalışanlardan ayrı tutuyor. gizlice ona zam yapmış. ben sağ oldukça sen bu şirkette çalışacaksın demiş geçen gün, patronu. bu şirket senle ayakta duruyor. bıdı bıdı...
milyonlarca dolarlık ciroya sahip koca koca şirketlerin patronları bizim komşu çocukları sayesinde var oluyorlar sanki. bizim birader de vestel de çalışıyor ama biz göğsümüzü gere gere anlatamıyoruz geçen gün bizim oğlan nazif zorlu'ya pandik atmış diye. daha tanışmamışlar bile. komplekse gireceğim nerdeyse.
bir de sevim teyze'nin fingirdek kızı var. patronu onu da çok seviyormuş otel odalarında. ama o konuya girmeyelim dedikodu olur.
*
tanım : oğlunu öven insan söylemi.
tıfıl zamanlar.
ebru diye bir kız var. yapma bebek gibi. elinle çizsen öyle çizersin. haa ben çizemem resme yeteneğim yok da, çizebilen öyle çizer. sarı kıvırcık uzun saçları, güzel yüzüne yakışan yeşil gözleri, baktıkça içim eriyor.
- aga konuşcam ben bu kızla,dedim.
- durduğun hata, diye cevapladı çetin. bu da benim kanka. (erkeğin kankası da önemli) gerçi o zamanlar kankalık müessesi icad edilmemişti daha.
neyse dolandırmayalım lafı, bir teneffüste yanaştım kızın sol yamacına doğru.
- konuşabilir miyiz?
- tabii dedi. biliyor arkasından ne geleceğini. boru mu, aylarca mal mal seyretmişim kızı.
yanında da kankası handan. hikayenin kahramanı. bu arada söylemeden geçemiyeceğim. handan'ın götü kocaman. yüzüne bakıyorum handan'ın, bizi yalnız bırak der gibi. ama nerdee, ağzıma girecek kevvaşe.
neyse efendim, öhhö öhhö diyerek boğazımı temizledim. (öküze bak)
- ebru, ben senden hoşlanıyorum. dedim, titreyen bacaklar eşliğinde. derin bir nefes aldım ve ebru'dan gelecek cevabı beklemeye başladım. saniyelik bi an bu. gözünde öyle canlandır sevgili okur. (yazar havasına girdim burda)
- bunu sana yakıştıramadım!!! dedi. handan idi konuşan. koca götlü olan. ne diyeceğimi şaşırdım. kötü bişey dememiştim ki yakıştıramasın. hem beni ne kadar tanıyor ki yakıştıramama lafını kullanıyordu. şaşkınlığımı atlatır atlatmaz, ebru'ya döndüm.
- evet ebru???
- ya aslında sana evet demek isterdim ama benim ailem...
- evet ailesi, çok sıkıyor onu, abisi sürekli takip ediyor. doğru tahmin ettiniz, handan sözünü kesip ebru'nun yerine konuşmuştu. dişlerimi sıktım.
- sen kantine gidip çay içsene, dedim.
- arkadaşım o benim, niye gidiyormuşum, diye çemkirdi. la havle. çattık. sıkıcam boğazını, hatuna el kaldırdı dicekler.
mevcut durumdan sıkılan ebru,
- ailemin tavrı nedeniyle benim şu anda bir ilişki yaşamam mümkün değil. dedi.
duyulur duyulmaz bir sesle;
- peki, dedim.
handan'a küfür koleksiyonumun en nadide parçalarını hediye ederek yürüdüm, gittim.
handan'ın götünün kocaman olduğunu söylemiş miydim?
ebru diye bir kız var. yapma bebek gibi. elinle çizsen öyle çizersin. haa ben çizemem resme yeteneğim yok da, çizebilen öyle çizer. sarı kıvırcık uzun saçları, güzel yüzüne yakışan yeşil gözleri, baktıkça içim eriyor.
- aga konuşcam ben bu kızla,dedim.
- durduğun hata, diye cevapladı çetin. bu da benim kanka. (erkeğin kankası da önemli) gerçi o zamanlar kankalık müessesi icad edilmemişti daha.
neyse dolandırmayalım lafı, bir teneffüste yanaştım kızın sol yamacına doğru.
- konuşabilir miyiz?
- tabii dedi. biliyor arkasından ne geleceğini. boru mu, aylarca mal mal seyretmişim kızı.
yanında da kankası handan. hikayenin kahramanı. bu arada söylemeden geçemiyeceğim. handan'ın götü kocaman. yüzüne bakıyorum handan'ın, bizi yalnız bırak der gibi. ama nerdee, ağzıma girecek kevvaşe.
neyse efendim, öhhö öhhö diyerek boğazımı temizledim. (öküze bak)
- ebru, ben senden hoşlanıyorum. dedim, titreyen bacaklar eşliğinde. derin bir nefes aldım ve ebru'dan gelecek cevabı beklemeye başladım. saniyelik bi an bu. gözünde öyle canlandır sevgili okur. (yazar havasına girdim burda)
- bunu sana yakıştıramadım!!! dedi. handan idi konuşan. koca götlü olan. ne diyeceğimi şaşırdım. kötü bişey dememiştim ki yakıştıramasın. hem beni ne kadar tanıyor ki yakıştıramama lafını kullanıyordu. şaşkınlığımı atlatır atlatmaz, ebru'ya döndüm.
- evet ebru???
- ya aslında sana evet demek isterdim ama benim ailem...
- evet ailesi, çok sıkıyor onu, abisi sürekli takip ediyor. doğru tahmin ettiniz, handan sözünü kesip ebru'nun yerine konuşmuştu. dişlerimi sıktım.
- sen kantine gidip çay içsene, dedim.
- arkadaşım o benim, niye gidiyormuşum, diye çemkirdi. la havle. çattık. sıkıcam boğazını, hatuna el kaldırdı dicekler.
mevcut durumdan sıkılan ebru,
- ailemin tavrı nedeniyle benim şu anda bir ilişki yaşamam mümkün değil. dedi.
duyulur duyulmaz bir sesle;
- peki, dedim.
handan'a küfür koleksiyonumun en nadide parçalarını hediye ederek yürüdüm, gittim.
handan'ın götünün kocaman olduğunu söylemiş miydim?
bazen mahallelerde bu hizmeti gören mahalle ablaları vardır. onlarla müşerref olmuştur.
bir cami tuvaletinden.
kapının arkasına çizilmiş bir penis resmi
ve bu resimden çıkarılan bir ok ve yazı :
-camiye de mi inanmıyon lan?
kapının arkasına çizilmiş bir penis resmi
ve bu resimden çıkarılan bir ok ve yazı :
-camiye de mi inanmıyon lan?
bülent ersoydan ilişki teklifi almış ya da cinsel açlığı olmayan seçici bir erkektir.
olsa olsa süleyman demirel vasiyetidir. 6 kere gitti 7 kere geldi doymadı. cumhurbaşkanlığı yaptı doymadı hala siyaset peşinde.